Aslında blogu açarken ürün yorumlarına özel post yayınlamayı fazla düşünmüyordum. Bu işi swachlarıyla vs benden çok daha iyi yapan bloggerlar var zaten. ;) Benim yorumlarım genellikle bitenler postlarımda olacak. Bir de becerebilirsem karşılaştırma yazılarımda. ;) Ancak sanırım bazı ürünlerde dayanamayacağım. :) Örneğin kısa sürede elimde aynı seriden 3 ruj oluverince bunların bir yazısını yazmak lazım dedim. :) Efenim bahsettiğimiz rujlar L'oreal Colour Riche Carresse Aqua Lacquer Lipgloss. Yani L'oreal'in kalıcılık iddiasıyla piyasaya sürdüğü likit rujlar. Şu ve şu yazılarımda bahsetmiştim kendilerinden. ;)
L'oreal'in rujlarını oldum olası severim. Nitekim bitirdiğim ilk ruj da yine bu markaya aittir. Bir süredir de rujlarımda biraz daha kalıcılık isteğiyle yanıp tutuşuyor ve bu seriye de göz kırpıyordum. Sonuç olarak gratisin anneler günündeki güzel indirimiyle 300 -Juliet- rengine sahip oldum. :) Rengi biraz daha kırmızımsı olarak almıştım ancak vişne çürüğü çıktı. :) Nasıl yani demeyin, verebileceğim tek cevap mağaza ışıkları. :) Ancak rujun yapısını seven ve şu yazımda da belirttiğim gibi 200 numarasına da göz koyan ben temmuz ayındaki %30 indirimden faydalanarak watsonstan 200 -Princess- ve 102 -Romy- rengini de almış bulunuyorum. ^.^ Ve itiraf ediyorum, şimdilerde de 501 renginde gözüm var. :)) [Evet, bir ruj delisi olabilirim. :D ]
Renkleri elimden geldiğince gerçek renkleriyle yansıtmaya çalıştım. En üstteki 102 -Romy- 2 kat, hemen altındaki 200 -Princess- 3 kat ve en alttaki 300 -Juliet- de 3 kattan fazla 4 kattan az sürüldü. :)) Neden artan sayılarda sürdüğümü ben de bilmiyorum, başlangıçta amacım eş kat sürmekti ama sonuç bu oldu. :)
102 -Romy-, romantik bir pembe. Bir süredir saf, içerisinde mavi tonları barındırmayan bir bebek pembesi istiyordum. Şimdilerde hedefime yaklaştığımı hissediyorum. :))
200 -Princess-, şu yazımda da uzuun uzun anlattığım gibi iddialı olmayan bir kırmızı arayışıyla alınmış bir ruj. Arayışıma cevap verdi mi? Malesef hayır. Çünkü belirtmek isterim ki bu bir kırmızıdan çok nar çiçeği rengi. :) Evet evet, tam bir nar çiçeği bence. ;) Ancak aldığıma pişman mıyım? Tabii ki hayır. :) Elimdeki nar çiçeği renklerim daha opak ve tabir-i caizse cart [medeni hali fosforlu ;) ] duran rujlar. Bu ise günlük kullanım için tam kıvamında bence. :)
300 -Juliet- ise az önce de dediğim gibi bir vişne çürüğü rengi. Koyu bir renk. Her tene gidebilecek ancak buğday/esmer tenlere çok daha yakışabilecek bir renk. ;) [Kuzenimden biliyorum. :) ] Ancak koleksiyonum içerisinde yer aldığı için mutluyum. < 3
Fırçası yukarıdaki şekilde. Hafif eğik ve ortası yarık. L'oreal'in glam shine glosslarını da kullanan biri olarak bu sünger tipine bayılıyorum. :) Kullanıma katkısı olduğundan falan değil, oluyorsa da ben farkında değilim. ;) Ama görünümüne bayılıyorum. :))
Kalıcılığına gelirsek, yukarıdaki fotoğrafta okunabiliyor mu bilemiyorum ama soldan sağa renkler 300, 200 ve 102. Fotoğraf çekme amacı gütmeksizin tamamen bileğimden çıkartmaya çalışırken ısrarla bu halde kalınca çektim. ;) Islak mendille bastırarak diyeceğim ama haksızlık etmiş olurum. Baya baya kazıyarak 2 kere geçtim üzerinden ve sonuç yukarıdaki gibi oldu. 300 hem renginin koyuluğu itibariyle hem de daha fazla kat sürmüş olmam sebebiyle geriye en fazla renk bırakan oldu tabii ki. ;)
Pratikte ise durum şudur ki; 10 saat yemek yemenize rağmen kalıyor diye bir şey yok tabii ki. :) Öncelikle sadece tek kat sürdüğümü belirteyim. Bir şey yemeden ancak ara ara suyumu içerek geçirdiğim 5 saatin sonunda yeniden tazeleme ihtiyacı hissettim. Onun da sebebi dudağımda renk kalmamış olması değil, artık dudağım kuruduğu için rujun çizgilerin içine dolmasıydı. Ama bir noktayı daha belirtmem gerekir. Rengin solup solmadığıyla ilgili yorum yapamayacağım. Çünkü makyajda renk solması çok da rahatsız olduğum bir durum değil. ;) Ancak dediğim gibi 5 saatin sonunda aynadaki görüntümde rahatsız edici bir renksizlik söz konusu değildi. ;) Hmm, bir not daha. Renk değil ama parlaklık kısa süre sonra ilk etkisini kaybediyor ne yazık ki. ;)
Belki de aynı kategoriye girmiyorlardır ama ben zihnimde Rimmel Apocalipsler ile karşılaştırıyorum bu seriyi. Madem öyle, yazıda da karşılaştırayım istedim. ;) Apocalipslerin bende tek rengi var, 401 -Aurora-. (Fotoğrafını çekmemişim ne yazık ki, çeker çekmez buraya ekleyeceğim.) Rengine bayılarak aldım ancak beni kalıcılık konusunda yarı yolda bıraktı ne yazık ki. O sebeple de başka rengini almadım. Apocalipsler L'oreal'e göre daha opak renk veriyorlar. L'orealler biraz daha sheer yapıda. Bu da daha doğal durmalarını sağlıyor bence. ;) Ve ayrıca L'orealler biraz da parlak. Yani biraz daha benlik. :))
Ancak tabii ki opaklık/parlaklık mevzuları kişisel tercihlere ve o gün kullandığımız kombinasyonlara göre değişebilecek istekler. Ama daha önce de dediğim gibi, kalıcılık olarak özellikle Rimmel Apocalips fiyaskosundan sonra bana çok iyi geldi bu seri. Yolunuz düşerse bir göz atın bence. ;)
Not: Bu rujların dünyanın en kalıcı rujları olmadığının ben de farkındayım. Ancak ortalamanın üzerinde oldukları da bir gerçek. ;) [Yazar burada ürünün kalıcılığını fazla övdüğünün farkına varır. :)) ]
Mutlu günler. ^.^
renkleri çok güzel güle güle kullan canım :)
YanıtlaSilKesinlikle katılıyorum. Her birine ayrı bayılıyorum. ^.^ Teşekkür ederim. :)
SilBayıldım renklerine, güle güle kullan canım :)
YanıtlaSilTeşekkürler cnm. :) Son aylarda başka ruj kullanmadım neredeyse. ;)
Sil